2881

Neden Reklam Ajansı

Son zamanlarda promosyoncu, tabelacı ve matbaacı firmaların sektörde yıllardan bahsederek Ajans kimliğine bürünmesi ile ilgili sizlere küçük bir yazı paylaşıyoruz …


Neden Reklam Ajansı


Öncelikle karıştırdığımız çok önemli bir detaya dikkatinizi çekmek istiyorum;

Grafik tasarım sanatçısı, grafik tasarımcı, uzman grafiker, yardımcı grafiker, program operatörü kimdir?

Bir masanın etrafında minimum beş kişi canlandırın kafanızda… Duvarlarda işi alınmış firmanın sektörel fotoğrafları, masanın üzerinde ürünlerinin fotoğraf ve çizimleri, hatta CEO’sunun sloganı dağılmış, beyin fırtınası yapıyorlar. Sonra sayfalarca serbest el çizim, onlarca taslak, harmanlanıyor, müşteriye sunuluyor.

Bir arkadaş düşünün, oturmuş yüksek sesli fanı neon ışıklandırılmış oyun konfigurasyonlu makinanın başına, başında da bir eski kamyoncudan bozma lojistik patronu, RGB sihirbazından renk, ofis yazı tiplerinden tip beğeniyorlar. Amca diyor ki, “iki de çizgi koyalım bunun arkasına, hızı ifade etsin, biz hızlıyız çünkü”…

Logo tasarımına geldiğinde, yabancı logo sitelerinden kopya çekmiyor, 2 bin liraya yaptığın iş ile 100 liraya yaptığın işi aynı teslim etmiyorsa bir şansınız olabilir.

Mesela gerçek bir markalaşma çalışmalarında fiyat listesi çıkartılırken ”toplantı” ve “yaratıcı toplantı” fiyatlarına yer verirler. Bir kısmınız hak verecek, bir kısmınız ise “o ne ola ki” diyeceksiniz. Özeti; harcadığınız fosforu yerine koymanın bedeli diyelim…

Kaç kişi  işini satarken, sunum dosyası hazırlıyor?

Yaptığı işleri müşteri sormadan önüne koyuyor?

Tasarımcı balon satmaz, eski işlerini satar aslında!

Mesleğin duayeni olduğunu iddia eden kişiler, sektörde geçirdiği yıllardan bahsediyor, sonra da “tabela, matbaa vs.” diyerek sektörü tanımlıyor.

Zaten asıl sorun da burada… Freelance çalışan adamın tarifesini de ajans tarifesi belirler. Freelance demek, matbaaya çalışan demek değildir.

Tasarımcı, ajansta çalışır. Matbaada, tabelacıda çalışmayı, bunlara dışardan iş yapmayı kabul eden arkadaşlar, tasarımcı kimliğini kapının önünde vestiyere bırakıp girer içeri…

Esnaf lokantasında tabağı 2,5 liradan kurufasulye satacaksan Fransız mutfağını ezbere bilmenin bir anlamı yoktur.

Bir sanatevinin kataloğu ile, Teknosa kataloğunun tasarımını aynı fiyat tarifesinde “katalog tasarımı” olarak koyup, sanat için tarife yaratmaya çalışmak da ayrı nefes tüketimidir. Sanat denecek tasarımlar çıkaran adama fiyat tarifesi zaten anlamsızdır.

Sanatını satacağın yer de önemlidir;
Bir müzayede salonunda yüzbinlerce liraya alıcı bulan bir tabloyu, İstiklal Caddesi’nde yerde satmayı denerseniz, yüz lira vermeyi çok görenler olacaktır. Çünkü sanatın değeri, bakanın gözündedir.

İstisnasız, sektöre uzaktan bakan her kişinin düşündükleri çok değerli; çünkü herkişi aslında farklı bir kimlikle/ünvanla düşünüyor. Ama elma ile armutu karşılaştırıldığı da aşikar.

Herkesin emeği değerli… Aslında aynı emeğe, aynı birim fiyattan karşılık buluyorsunuz. Yaptığınız işi eser olarak görüp, tüm birikiminizi katıyor ve yeterince ciddiye alarak zaman ve beyingücü harcıyorsanız, tüm bu zamanı birim fiyatla çarpıp fiyatlandırabilirisiniz. Yok günü kurtarmaya çalışıyorsanız, birikiminiz de o günden ibaret, çarpanınız ise sadece işe harcadığınız zamandır ki, iyi bir operatör beş dakika içinde bir logodan başka türev çiziktirebilir.

Sanatçının yaratıcılığına, zekasına, grafikerin emeğine, göz nuruna, operatörün bilgisine, birikimine saygı duyup, önce kendimizin bu skalanın neresinde olduğuna karar vermemiz lazım.

Bir de, son cümlem; lütfen soru ekini dahi ayrı yazmanız gerektiğinden bihaberseniz, bu sektörün içinde kendinize “uzaktan bakan”dan halli yer beğenmemek lazım.

Saygı göstermeden saygı göremezsiniz!